Güneş, bir mızrak boyu kadar yükselmişti doğduğu yerden... Ama sıcak öyle bir çökmüştü ki Çukurova'ya doğa yanıyordu sanki...
Pamuk tarlalarındaki ırgatlar, bir eğilip bir kalkarak pamukları, kozalarından çekip alıyorlar; omuzlarına, bellerine bağladıkları çuvalların içine tepi tepiveriyorlardı.
Bir de dikenler vardı ki adına 'Deve çökerten' diyorlardı; o derece zorlu dikenler. Sarıca dikenler umurunda değildi ırgatların, şu deve çökertenler olmasa!..
Hiç ummadıkları anda, ayağındaki lastikleri delerek batıyordu tabanlarına deve çökertenler... Akşam saatlerine doğru ayaklarındaki acılar da bel ağrıları da artıyordu yakan güneşin altında eğilip kalkan ırgatların!..
Dayıbaşının böyle bir derdi yoktu. Üç ayak üzerine atılmış, oturduğu yeri güneşten koruyan çardağın altında yanlamış, cigarasını tüttürüyordu keyifle. Dayıbaşılar, ırgatları toplar, ağaların tarlalarına getirir, kendisi çalışmaz ama çifti yevmiye alırdı.
Oysa, güneşte yanan ırgatlarla bir farkı yoktu dayıbaşının... İçinde yaşadığı toplumun iktidarı, onun da vatandaşlığını onayladı, ona bir nüfus kağıdı verdi.
Daha sonra bütün medeni hakları bu iktidarca onaylandı; evlenmesi, çocuk sahibi olması, zamanı gelince ölmesi, ölümden sonra da miras paylaşımı, hep iktidar tarafından onaylanır.
Kısaca birey, kimliği, içinde yaşadığı toplumun iktidarı tarafından onaylanan bir varlıktır.
Kendisinin ve varsa eşinin, çocuklarının eğitimi, aldığı diploma, yargılandığı mahkeme, sağlığına yardımcı olan kurumlar, yerleşim yerindeki belediye hep o siyasal iktidar onayladığı için vardır ve 'Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz' olmamak için kendisinin de varlığını onaylarlar.
"İşte 'birey', genel olarak çağdaş demokrasinin geliştirdiği bir kavram olan 'eylemli ve devleti denetleyen vatandaş' olmaktan çok, 'varlığı siyasal iktidar tarafından onaylanan bir kimliktir.
Tek başına bireyin, 'siyasal iktidara' yani 'devlete karşı' hemen hemen hiçbir gücü yoktur; daha doğrusu devlete karşı sahip olduğu bütün güçler yine ancak 'devletin koruması ve güvencesi altındadır."
Burada bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Genelde 'siyasal iktidar' ile 'devlet' kavramlarını eşanlamlı kullandım.
Oysa doğrusu şu değil mi? Çağdaş demokrasilerde devlet, siyasal iktidardan yani hükümetten daha büyük, daha geniş ve daha farklı bir varlıktır: Bireyin haklarını hükümete karşı da koruyan bir varlık.
Jungiyen Analitik Psikolojiye göre birey, kendi derinliğini bilen ve otantik kimliğini gerçekleştirmek için özgür seçimler yapabilen bir kişidir.
İşte bu biricik özümüzü tanıma ve birlik, bütünlük hissine ulaşma çabasına da ‘bireyleşme süreci’ denir.
Bu ayırımı yapamaz, devlet ile siyasal iktidarı eşdeğerde kabul edersek bireyselleşemeyiz. Birey olmanın yolu yukarıda da değindiğim gibi, kendi derinliğini bilen ve otantik kimliğini gerçekleştirmek için özgür seçimler yapabilen kişidir.
Dayıbaşı, Ağayı gördü, uzak olmasına rağmen yanladığı çardağın altında toparlandı, cigarasını bastı toprağa. Sonra da ağır ağır kalktı ayağa.
Ağa, tespihli sağ elini salladı dayıbaşına doğru, “Selamünaleyküm” dedi, çok da yüksek olmayan bir sesle. Selamı hemen karşıladı dayıbaşı: “Aleykümselam.”
Aldırmadı ağa… “Hele de… Dünkü konuşmamızın sonucu ne?”
“Ağam” demeye kalmadı, sözünü kesti dayıbaşının Ağa: “De hadi, bi rey (oy) kaça?
Birey olamazsak sorarlar; “Bi rey kaça?”
Hoşça kalın, dost kalın!..