Cemil Yavuz

Tarih: 22.10.2024 09:36

DEVEKUŞU İLE TİMSAH MASALI

Facebook Twitter Linked-in

Zamanın birinde, geniş zaman içinde, timsahın biri ırmağın serinliğinde uyuklarken, devekuşunun yolu oradan geçer.

Üzerindeki olağanüstü güzellikteki tüyleriyle hep gururlanan “kuş beyinli” devekuşu, timsahı çamurlar içinde upuzun serinlerken görünce “Çirkin, koca sürtük işte, ne olacak?” diye söylenir.

 

Kanatlı olmanın küstahlığı içinde gönül kırıcı bu seslenmesiyle, zamansızca uyandırılışına canı sıkılıp öfkelenen timsah, acı bir eda ile karşılık verir:

“Hey devekuşu, bu gereksiz ve kaba konuşma üslubunla çok canımı sıktın.

Bil ki ben ‘koca bir sürtük’ değil ‘büyük bir sürüngen’im, bu ikisi aynı şey değil.”

 

Devekuşu geri kalır mı hiç?

“Sürtük ya da sürüngen, bunun ne önemi var ki?

Bu halinle, en sefil serçeden bile bir farkın yok.

Zavallı dostum, ne kadar da çirkinsin?” diyerek şişinip sürüngene sırtını döner.

Gösterişli, görkemli tüylerine bakınmak için başını havalıca, geriye doğru atar.

 

Tam da o sırada uzaklarda bir toz bulutu beliriverir?

Timsah:

 

"Aman dikkat!” diye iyi yüreklilikle seslenir.

“Bak işte, devekuşu avcıları hızla gelmekte.

Bir an önce kaçıp uzaklaş ya da bu avcıların kurşunlarından kendini sakınacak bir yol bul.

Benim çirkinliğim nasıl olsa canımı kurtarır.

Benimle hiç meşgul olmazlar.”

 

“Çok haklısınız.” der devekuşu.

Güzel İngiliz, Fransız, Amerikan hanımları senin kalın kabuklu, uzun ve çirkin kuyruğunu, benim güzel mi güzel tüylü kuyruğum gibi şapkalarına süs olarak koyamayacaklarına göre, avcılar seni ne yapsınlar ki?

Avcılar size dönüp bakmazlar bile.

Siz ben misiniz ki hemen avlasınlar?!

 

Eğer devekuşu, bu son küstahlığı ile zaman yitirip oyalanacağı yerde kaçıp, hemen oralardan uzaklaşmayı seçseydi, o sırada gelen bir kurşun, kalbinin tam orta yerine saplanmayacaktı.

 

Timsaha gelince, o da parçalanan kalbi ile yerlere serilen devekuşunun bu haline bakıp bakıp keyif çıkarma gafletine düşmekle hayatının yanlışına sürüklenir.

Devekuşunun başına gelenlerden keyiflenirken yaptığı o şımarıkça hareketler, çıkardığı sesler, zaten yakınlarda olan avcıların dikkatini çeker.

O da ne?

Bir anda gözüne sıkılan kurşunla neye uğradığını şaşırıp, yıldırım çarpmışa döner. 

 

Bu olup bitenlerden birkaç ay sonra, devekuşu ile timsahın yolları yeniden kesişir.

Ama ne o, odur; ne de o, odur.

O da ne?

Londra’da dünyanın en zenginlerinin buluştuğu mağazaların birinde, zarif mi zarif bir genç kadın, satın aldığı devekuşu tüylü şapkasının bedelini, timsah kuyruğu derisinden olan şık mı şık para çantasından çıkardığı banknotlarla ödemekteydi.

Evet, her ikisi de oydu.

 

İşte böyle.

Timsah ile devekuşunun anlamsız ve akılsızca tartışması, Londra’daki mağazalarda noktalanır.

Emperyalizm ve emperyalistler de böyle değil midir?

Dünyadaki diğer hımbıllar birbiriyle uğraşırken, onlar da gereğini bir güzel yerine getirirler.

İlaç hazır:

Böl ve yönet.

Ayır, buyur.

 

Sakın ha.

Devekuşu ile timsahın bu hazin öyküsünü sakın ola ki Türkiye’deki ve yakın-uzak çevremizdeki “arslan dostlar” için anlattığım sanılmasın.

Aman ha!..


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —