Aynı başlıklı yazımın,
bu ikincisi.
Bugünkü de "halkçı siyasetçi" üzerine.
Yaşadığı ülkeyi yurt bilen, kaderini ülkesinin kaderine;
kıvancını da ülkesinin kıvancına bağlamış olan insanların bütününe
"halk" denir.
Halkın halk tarafından, yine halk için yönetilmesine dayalı olan "halkçılık":
-Siyasi demokrasi (halk yönetimi) demektir.
-Yasalar önünde eşitlik, demektir.
-Toplumsal dayanışma, demektir.
"Halkçılık" ayrıca ulusal egemenlik ve ulusal irade ile bütünleşiktir.
"Halkçılık" halkın tamamının refahını sağlamayı hedeflerken; ekonomik ve sosyal olarak da zayıf toplum kesimlerini güçlendirip, eşitlemeyi temel alır.
Halkçılık, hiçbir kişiye, gruba ya da zümreye herhangi bir üstünlük ve ayrıcalık, imtiyaz tanımaz.
"Halkçılık"ta etnik, dinsel, mezhepsel kökenler, mensubiyetler ve de
aidiyetler gözetilip
öne çıkarıl(a)maz.
"Halkçılık" sosyal adaleti, sosyal güvenliği, gelir dağılımında adaleti,
halkın yönetime katılma, devletin hizmet ve olanaklarından eşit olarak yararlanmasını amaçlar.
Atatürk'ün;
“Yeni Türkiye Devleti,
bir halk devletidir,
halkın devletidir.
Hükümetimiz de halk hükümetidir." demesi, boşuna değildir.
Bu yüzden "halkçılık" Türkiye'de demokrasinin
de temelidir.
İşte bütün bunları, halkçı politikaları ve uygulamaları gerçekleştirip yaşama geçirecek olan da "halkçı" yönetim ve "halkçı" siyaset ile "halkçı siyaset kadroları"dır.
Bugün ülkenin ve Cumhuriyet'in içine sürüklendiği ağır mı ağır koşullarda, "halkçı siyasetçiler"in sorumlulukları da fazlası ile artmıştır.
"Halkçılık" adına siyaset yapanlar, şahsi hedeflerini partisinin "halkçılık" hedeflerinin önüne koy(a)mazlar.
Böyle yapanlar, ancak ve ancak pofesyonel "siyaset erbabı" ya da "siyaset esnafı" sayılırlar ve öyle anılırlar.
"Halkçılık" için zararlıdırlar.
Fakat onlar her zaman her şeye karşın hep kazanmak
için yanıp tutuşurlar!
Oysa halkçı siyasetçiler, şahsi hevesleri, hırsları ve kazançları uğruna davran(a)mazlar.
Mal, mülk, zenginlik, ayrıcalık-imtiyaz elde etme, lüks içinde, gösterişli yaşama adına yanıp tutuşanlar, "halkçılık"ta samimi ve inandırıcı olamazlar, tabanı ve halkı hiç kandır(a)mazlar.
"Halkçı" değerleri istismar edip, popülist şovlarla yanıltıcı davran(a)mazlar.
Şahsi çıkarlar ve kkaygılar uğruna her şeyi çürütüp yozlaştır(a)mazlar.
"Halkçı" siyasetçi, sadece "halkçılık" üzerinden, halkı bilgilendirerek ikna edip, inandırma amacı ile siyaset yaparlar.
"Halkçılık" dışında çeşitli aidiyetler, mensubiyetler ve çeşitli kimlikler üzerinden dolanamazlar.
Paranın gücünü ve güç odaklarını arkasına alarak kendi dışındakilere bu yolla üstünlük kur(a)mazlar!
Halkçı siyasetçiler kendi aralarında demokratik, eşit ve adilce yarışırlar; liyakat, yetenek, birikim ve yetenekleriyle öne çıkarlar.
Halkçı siyasetçiler, demokratik değerlere bağlı olup, devamlı kendisini vazgeçilmez say(a)mazlar.
Halkçı siyasetçiler, elde ettikleri siyasi pozisyonlarını, kendi siyasi gelecekleri adına kullan(a)mazlar.
Dışlayıcı, ötekileştirici ve tasfiyeci davran(a)mazlar.
Halkçı siyasetçiler, kendi iç rekabetlerinde de entrika, hile, düzen, yalan dolan, ayak oyunlarına başvur(a)mazlar.
Bencilce, egoist ve kariyerist davran(a)mazlar.
Kendi partilisinin gözünde, meşruiyet dışına savrul(a)mazlar.
"Siyaset esnaflığı" yapanlar, aslında "halkçılığın" çok uzağında olup, gerçekte halkçılık adına hayırsızdırlar.
"Halkçı siyasetçiler" halkın karşısına çıktıklarında da
"Yok birbirinizden farkınız; hepiniz cebinizi düşünmektesiniz!" sözlerine asla muhatap kal(a)mazlar, kalmamalıdırlar.
"Halkçı" siyasetçiler, parti içi örgütsel demokrasiyi savunurlar.
"Ne olursa olsun, ille de vekillik, başkanlık vb makamlar, mevkiler olsun!" hesabı ve kurnazlığı içinde ol(a)mazlar.
Böyle, sözde "halkçı" siyasetçilerin, kendileri dışında başka hiçbir şeye-yere hayrı dokunmazlar.
"Halkçılığın" kamburları olurlar.
Halkçı, toplumcu siyasetçiler her koşulda halk için, halkla birlikte, halk yararına, Atatürk'ün açtığı yolda laik, demokratik, çağdaş Türkiye derdinde olurlar.