Çukurova’nın toprağı verimliydi. Hani, derler ya 'insan ek insan biter,' işte o denli verimli.
Pamuk hasadında öyle bir dolardı ki Çukurova, sanki ayak basacak yer kalmazdı. Şarkılar, maniler hele bir de türküler havada uçuşurdu...
O türküler var ya o türküler... 'O türküler söylendiğinde hep düşünürüm. Türkü için söylenen en güzel deyim 'türkü yakmak'. Düşünürüm, çünkü her türkünün bir doğuş öyküsü vardır. Aşk olur da sevda olur da gurbet olur da hasret olur da vuslat olur da sıla olur da ihanet olur da haksızlık olur da türkü yakılmaz mı? Hasretin, ayrılığın, sevdanın ve gurbetin zulmü; acıyı çekenlere de yüreği burkulanlara da gönüllerin 'koru'dur türküler.'
Yavaş yavaş el ayak çekilmeye başladı ovadan... Şarkılar, maniler hele bir de türküler duyulmaz oldu makine gürültülerinden. Önce büyük toprak sahipleri terk etti Çukurova'yı, sonra yarıcılar. Gazlı Ferguson traktörler, iş makinelerinin yanında sinek kadar görülmeye başlandı. İş makinesinin bir tekerleği gazlı Ferguson traktör boyundaydı, öylesine dev gövdeli...
Toz, toprak ve de çamur kapladı Çukurova’yı, o verimli topraklar bu kez kat kat üstüne binmiş beton yığınları ile doldu. Kat kat beton evler, kat kat beton evleri doğurdu.
Deve çökerten dikenleri aradı Çatıkkaş Kayra'nın gözleri; Sarıca dikenleri aradı ve de pamuk kozalarını... Yüzüne gözüne makinelerin ortalığa dağıttığı toz toprak zerreleri, burnuna da yağ, mazot, benzin ve dahi duman kokusu doldu. Şaşırdı... Gözleri yaşlarla doldu. Evine döndü, Sevdiğinin karısının yanağına küçük küçücük bir öpücük kondurdu. 'Haydin' dedi... 'Ova can çekişiyor. Toprak elimizden alındı, bize küstü toprak. Toplayın palıyı, pırtıyı... Göç ediyoruz şehre...
Üç çocuğu vardı Çatıkkaş Kayra'nın; kız, erkek, kız...
İndiler koca şehre!.. Baba Kayra, büyük kızı girdiler bir fabrikaya... Kendileri gibi insanlar vardı fabrikada... Evini, barkını terk edip gelenler vardı makinelerin başında... Toprakla haşır neşir olan nasırlı elleri yağdan, kirden, pastan görünmez oluyordu işe başladıklarında...
Baba Kayra, ikide bir 'Karın tokluğuna çalışıyoruz. Biz üretiyoruz, patron kazanıyor, biz üretiyoruz patron zengin oluyor,' dert, dert yanardı arada bir karısına. O sesi gür çıkmayan kadın da değişmeye başlamıştı. 'Konu yok, komşu yok. Hani derdik ya komşu komşunun külüne muhtaç. Arada bulasın komşuyu! Beş adım ötemizdeki evde oturanı bile tanımıyoruz,' diyerek hayıflanırdı iki de bir.
Kayra, kendisini 'Sendikacı' olarak tanıtan biriyle tanıştı bir gün işçi kahvesinde oturuken. Çabuk çeldi Kayra'nın aklını sendikacı... Kayra başladı iş yerinde konuşmaya... "Örgütlenelim. alın terimizin hakkını almak için örgütlenelim. İnsanca yaşamak için örgütlenelim. Çoluğumuzun çocuğumuzun az da olsa rahat yaşaması için örgütlenelim."
Kısa sürdü Kayra'nın çabaları... 'Git, kasaya; hesabını kesinler. Bir daha da gelme fabrikaya' deyiverdiler. Akşam eve geldiğinde kızını da işten çıkardıklarını öğrendi. Bir tuhaf oldu. Kızı, 'Aldırma baba, 'dedi. 'Başka fabrika mı yok?'
İş aramaya başladılar. Kayra, değişik fabrikalarda, iş yerlerinde çalışanlarla karşılaştığında 'İş var mı? Sendikalı mısınız?' diye soruyor, her defasında olmasa da çoğu kez; 'Hayır!' yanıtını alıyordu.
Sonra biri, işçinin biri; 'Bırak sendikayı mendikayı!.. Sendikayı yönetenler, senden çok kendilerini düşünürler. Kendileri zengin olur, sen ben yine aynı.'
'Çukurova'daki ağa, hatta dayıbaşı gibi mi bu sendikacılar da?' diyecek oldu vazgeçti. İşçi, devam etti; ‘Sarı sendika bunlar... Aslını bulmak da çok kolay değil.'
Kayra, uzaklaştı kahveden, şehrin gürültüsünden, evlerin gölgesinden!.. Açık alanlara, kırlara doğru yürüdü koşarcasına. Dönmezlerin Halil’in sesi çınladı kulağında; ‘Boş bir mezar bulsam içine atacağım kendimi!..’
Sonra kırda, bayırda sarıca dikenler çarptı gözüne… Boş bir mezara atar gibi yere attı kendini, yuvarlandı ha yuvarlandı. ‘Sarıca dikenleri kanımızı akıtıyordu… Meğer sarı sendikalar da kanımızı emmek için çalışıyorlarmış. Yazık!’
Çukurova’nın güneşini görür gibi oldu gökyüzünde… Türküler geldi aklına, gülümsedi; ‘Nerede bir türkü söyleyen görürsen korkma yanına otur. Çünkü kötü insanların türküleri yoktur,’ dedi, eskilere daldı gitti!..
Hoşça kalın, dost kalın!..