Susurluk’ta, halkın çok büyük bir bölümü, var olan Susurluk Belediyesi Atatürk Parkı’nda boş zamanlarını değerlendiriyor.
Hele belli bir grup var ki sabah akşam parkta toplanıp, hükümet yıkıyor, hükümet kuruyor. Bazen kimin ne dediğine, kimin ne yediğine değin tartışmalar oluyor, gıybet yapılıyor. Ama bir gerçek var ki Susurluk halkı bu park olmadan yaşayamaz. Çünkü hava alacağı, karşılıklı söyleşeceği, çocuğu ile torunu ile eğleneceği başka bir yer yok. Kısaca Susurluk Belediyesi Atatürk Parkı cana can katan bir yer…
Yenileniyor park… ‘Ne gerek vardı ki?’yi, “öncelik sırası parkta değildi”yi tartışmayacağım. Böyle alanların insan sağlığı üzerine etkisini göz ardı etmememiz gerektiğini anımsatmak istedim sadece. Şöyle ki:
Zürihli bir psikiyatrist şöyle dedi, Bir insan uzun süre aynı evde oturursa, o eve onun beynini değiştirmeye başlar!
İnsan haftalarca evden neredeyse hiç çıkmayınca, sinir sistemi en temel yakıtlarından biri kaybeder: Çeşitlilik. Beyin bir kas gibidir. Yeni ışık, farklı sesler, taze hava, hareket, koku… Bunlar gelmediğinde dopamin düşer ve içte ağır bir durgunluk başlar.
Berlin’de yapılan bir çalışmada, bir ay boyunca evden minimum çıkan kişiler üç hafta içinde yüz ifadelerini ayırt etmede kötüleşti. Beyin, sosyal sinyallere odaklanan devrelerini kısıyor. Bu ne tembellik ne de içe kapanıklık. Bu canlı çevreye gereksinimi olan biyolojinin kendisi…
Dış uyaran olmayınca beyin enerji tasarruf moduna geçiyor. Evde kendinizi ne kadar iyi hissederseniz hissedin, beden yetersiz ışık ve hareketi kaybediyor. Serotonin azalıyor, uyku bozuluyor, stres hormonları artıyor. Bu yüzden evden çıkmayan insanların çoğu yorgunluk hisseder.
Psikiyatristler buna “yumuşak izolasyon” diyor. Tehlikeli olan tarafı geç fark edilmesi. Önce huzur gibi gelir: Sessizlik, kontrol, kendi düzenin. Sonra yavaşça tahammülsüzlük, isteksizlik, toplamakta zorlanma. Beyin evin metrekaresi kadar küçülür ve dışarısı tehdit gibi görünür.
Çözüm hem basit hem zor: Dışarı adım atmak. Bir amaç için değil, temas için. Kulaksız yürümek, rüzgarı hissetmek, insan seslerini duymak, ışığı değiştirmek… Belki de hayata dönüş motivasyondan değil, kapıdan atılan küçük bir adımdan başlıyordur.
Beyin konforu güvenlikle karıştırıp gelişimi durduruyor. Dış dünya olmayınca zihin kendi kendini çiğnemeye başlıyor.
Sanırım, Susurluk Belediyesi Atatürk Parkı’nın önemi bir kez daha ve belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor.
Çaylak Mesiresi, aracı olanlar için hiç de uzak değil, hemen şuracıkta… Ancak aracı olmayanların istedikleri zaman gidebilecekleri bir yer değil, oldukça uzak…
Ne kaldı elimizde?.. Atatürk Parkı.
Çalışmalar hızla devam ediyor.
En önemlisi de ağaçlara hiçbir zarar verilmiyor.
Kesip sobaya, fırına odun yapılmıyor ağaçlar. Sökülenler, sökülecek olanlar lavanta bahçesinde tespit edilen uygun yerlere dikilecek; can almak yok.
Tam tersine tüm çalışmalar can vermek için. Yukarıda değindiğimiz olumsuz koşulları yok etmek, halkın daha sağlıklı, yeşilin bol olduğu bir ortamda vakit geçirmelerini sağlamak için…
Başkana sormayı unuttum… Parka bir restoran da yapılacak mı? Ya da alkollü, alkolsüz sıcak, soğuk çeşitli içeceklerin hazırlandığı ve servis edildiği bir bar yapılacak mı?
Hoşça kalın, dost kalın!..
