Mikdat BESNİ


Zamanın Yansısı

Kapalı bir odada, ışığın sadece karşı duvara vurduğu an vardı.


Zamanın Yansısı

 

Kapalı bir odada, ışığın sadece karşı duvara vurduğu an vardı.

Fotoğrafçı "an"ı gördü, “ışığın zamanı" onu davet ediyordu.

Koltuğa oturdu, düşünmeye başladı. Bir şey tasarlayamadı. Modeline ve kendine çay aldı.

Eski bir pikaptan Klâsik Türk Musikisi dinlemeye başladı. Cızırtıyı umursamıyordu.

Bir çayına baktı, bir de ışığa...

Müzik içinde birşeyler kıpırdatmaya başladı ve beyninde bir şimşek çaktı.

Tarihten esintiler gelmişti.

Kadına işaret etti, sadece gözleriyle...

 

Kadın, duvarın önüne geçti, başını yavaşça çevirdi. Sanki O'da tarihî çağrıyı duymuş gibiydi.

O an, asırlar öncesinden bir yansı geldi.

Vermeer’in fırçasından dökülen renklerin ve motiflerin yansısı.

Bir zamanlar, bir kız poz vermişti.

Ne adı biliniyordu, ne hikâyesi. Kulağındaki inci ve yüzündeki sessizlik, insanın hafızasına kazınarak, çağlar ötesine taşınmıştı.

Ve şimdi, yüzyıllar sonra, başka bir kadın, geçmişte kalan çağın sessizliğinde, aynı bakışı taşıyordu.

Sanki o bakış, tarihin el değiştiren derin bir emaneti gibiydi. Sanki bir ruhun yansımasıydı.

Ezilmiş bir kişiliğin; düzene slogansız itirazıydı ve bir mitingden daha güçlü yansıyordu.

 

Fotoğrafçı, kadına döndü:

“Sadece bak...”

Kadın baktı.

Sözü umursamadı.

Niçin umursasın, bazı duygular sözle anlatılamazdı ki. Çünkü kelimelerin gücü her hissi aktarmaya yetmezdi; sadece gözlerde birikir, ışığın içinde çözülürdü.

Kadın doluydu, hissettikleri Cengiz Aytmatov'un "Bütün duyguları anlatmaya yetecek kadar kelime yoktur. Gerek de yoktur" dediği gibiydi.

Kulağındaki inci parladı.

O inci, artık sadece bir süs değildi.

Kadının bilinciydi, yüzyıllar boyunca bastırılmış, susmaya zorlanmış ve her defasında yeniden doğmuş bir bilincin yansımasıydı.

Geçmişte Vermeer’in modeli, bir hikâyenin içine sıkışmıştı; şimdi ise bu kadın, o hikâyeden çıkıyor, duygularını aktarıyordu.

Fotoğrafın çekildiği anda, zaman katmanları birbirine karıştı.

17. yüzyılın yağlıboyasının sessizliğiyle, 21. yüzyılın sayısal yansısı, aynı noktada buluştu.

Birinde fırçanın nefesi, diğerinde deklanşörün tıklayışı…

İkisi de aynı şeyi yapıyordu: bir ruhu kaydetmek.

Ve o ruh, kadının gözlerindeydi.

Gözlerinde hem geçmiş vardı, hem şimdi.

Hem Doğu’nun dingin hikmetini, hem Batı’nın estetiğini taşıyordu.

Sanki iki ayrı dünyanın arasında bir köprüydü.

Sessizlikle konuşan, ışıkla düşünen bir varlıktı.

Ressamın hayal ettiği güzellik, itaatkâr bir zarafetti.

Yeni portrede ise, güzellik bir direnişti.

Kadının bakışı, sükûnetinin ardına gizlenmiş bir meydan okumaydı.

Artık o, bir erkeğin fırçasına ait değildi.

Kendi varlığının anlamına, kendi hikâyesine aitti.

“Ben, sadece bir yüz değilim, yüzyıllardır süren sessizliğin yansısıyım” der gibiydi.

İnci, kulağında ağırlaştı.

Bir süs gibi değil, bir sorumluluk gibi.

Çünkü her inci, gözyaşının kabukla birleşmesinden doğardı.

Ve her kadın, kendi gözyaşından bir bilgelik incisi yaratırdı.

Fotoğraf tamamlandı.

Fotoğraf bir son değildi, yeni bir başlangıçtı.

Renkler solacak, pikseller dağılacak ve o bakış, tıpkı Vermeer’in tuvalindeki gibi zamanın belleğine kazınacaktı.

Birileri yüzyıllar sonra, ekranlarda kalan fotoğrafa bakacak ve şöyle diyecekti:

“Bu kadın kimdi?”

Ve kim olduğu değil, nasıl baktığı konuşulacaktı.

Çünkü zamanla isimler unutulur, bakışlar hatırlanırdı.

 

Her çağ, kendi “İnci Küpeli Kız”ını yaratır.

Biri ressamın hayalinde, diğeri o portreden esinlenen fotoğrafçının düşüncesinde yeniden doğar.

Ve her biri aynı soruyu fısıldar.

“Görüyor musun, yoksa sadece bakıyor musun?”

  • BIST 100

    10460,44%-1,58
  • DOLAR

    42,33% 0,19
  • EURO

    49,36% 0,21
  • GRAM ALTIN

    5597,17% -1,03
  • Ç. ALTIN

    9303,33% -2,05
  • Cuma 14.5 ° / 5.9 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cumartesi 13.6 ° / 10 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazar 18.1 ° / 6.9 ° Güneşli

Balıkesir

14.11.2025

  • İMSAK 06:15
  • GÜNEŞ 07:43
  • ÖĞLE 12:53
  • İKİNDİ 15:30
  • AKŞAM 17:54
  • YATSI 19:16