Şuan günün hangi saatinde bu yazıyı okuyorsunuz bilemiyorum ama varsa evinizdeki takvim yaprağına iyi bakın. Ya da yeni nesiller için cebinizde tuğla gibi taşıdığınız telefonlarınızın tarih kısmına iyi bakın. Bugüne değil. Bir gün sonraya. Takvim yaprakları 29 Ekim 2025’i gösterecek.
Yarın, sokaklarda dalgalanan al bayrakların gölgesinde, kalplerimizde aynı heyecanla Türkiye Cumhuriyeti'nin 102. kuruluş yıl dönümünü kutluyor olacağız. Bu özel gün, sadece bir takvim günü veya resmi bir tatil değil; bir milletin kendi kaderini eline aldığı, küllerinden yeniden doğduğu ve egemenliğin saraydan alınıp kayıtsız şartsız millete verildiği günün adıdır.
Peki, 102 yıl önce o büyük güne nasıl gelindi? Bunu anlamak için zamanın ruhunu, o günlerin atmosferini hatırlamamız gerekir. Yıllarca süren savaşlarla yorgun düşmüş, toprakları işgal edilmiş ve imparatorluğu fiilen sona ermiş bir milletin, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde başlattığı Kurtuluş Savaşı, yalnızca askeri bir zafer değildi. Bu zafer, aynı zamanda Türk milletinin kendi geleceğini modern dünyada onurlu bir şekilde kurma iradesinin de ilanıydı.
Saltanatın 1 Kasım 1922’de kaldırılmasıyla devletin adı ve yönetim şekli üzerine tartışmalar başlamıştı. Ankara'da genç Türkiye Büyük Millet Meclisi, ülkenin geleceğini şekillendiriyordu ancak bir hükümet bunalımı yaşanıyordu. İşte bu kritik eşikte, 28 Ekim 1923 akşamı, Mustafa Kemal Paşa Çankaya'daki akşam yemeğinde yakın arkadaşlarına o tarihi sözü söyledi: "Efendiler, yarın Cumhuriyet'i ilan edeceğiz."
Bu karar, bir gecede alınmış anlık bir hevesin değil, Milli Mücadele’nin başından beri adım adım ilmek ilmek dokunan bir çabanın sonucuydu. Ertesi gün, 29 Ekim 1923'te, saat 20.30 sularında Meclis'e sunulan anayasa değişikliği teklifiyle "Türkiye Devleti'nin yönetim şekli Cumhuriyettir" maddesi kabul edildi. Alkışlar ve "Yaşasın Cumhuriyet!" sesleri arasında, oylamanın hemen ardından saat 21 civarında yapılan seçimle Gazi Mustafa Kemal Atatürk, oy birliğiyle Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı seçildi.
Cumhuriyet’in ilanı, sadece bir yönetim biçimi değişikliği değildi. O, bir zihniyet devrimiydi.
Artık bir padişahın "kulları" değil, kendi devletinin eşit ve özgür sahibi olan "vatandaşlar" vardı.
Egemenliğin kaynağını ilahi güçlerden değil, doğrudan milletin iradesinden alan laik bir yapının temeli atıldı.
Seçme ve seçilme hakkı başta olmak üzere, sosyal hayatta kadını hak ettiği konuma getiren devrimlerin ateşleyicisi oldu.
Ülkenin yönünü, köklerinden kopmadan, evrensel değerlere ve modern dünyaya çevirme kararlılığıydı.
Bugün, 102 yaşındaki bu genç çınarın gölgesinde dururken bizlere düşen görev, onu kuranların ideallerini anlamak ve yaşatmaktır. Cumhuriyet, bize emanet edilmiş değerli bir mirastır; ancak bu miras, yalnızca törenlerle veya kutlamalarla korunamaz. Onu korumanın ve yüceltmenin yolu; demokrasiye daha sıkı sarılmaktan, adaleti her alanda tesis etmekten, bilimin ışığında nesiller yetiştirmekten ve farklılıklarımızı bir zenginlik olarak görüp birlik içinde yaşamaktan geçer.
102 yıl önce yakılan o meşale, bugün hala yolumuzu aydınlatıyor. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere, bu vatanı ve Cumhuriyeti bizlere armağan eden tüm kahramanlarımızı saygı, rahmet ve minnetle anıyorum.
Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun!
Kaynakça
Atatürk, Mustafa Kemal, Nutuk, İstanbul, İş Bankası Kültür Yayınları
Aydemir, Şevket Süreyya, Tek Adam: Mustafa Kemal, Cilt 3, İstanbul, Remzi Kitabevi
Özakman, Turgut, Cumhuriyet: Türk Mucizesi, Ankara, Bilgi Yayınevi
Kili, Suna, Türk Devrim Tarihi, İstanbul, İş Bankası Kültür Yayınları
TBMM Zabıt Cerideleri, Devre: II, Cilt: 4, 29 Ekim 1923 tarihli birleşim
