1960 yılının 25 Kasımında, Dominik Cumhuriyeti’nin kuzey bölgesinde, bir uçurumun dibinde üç kadının cesedi bulunur. Bu cesetlerin Mirabal kardeşler olduğu anlaşılır.
Ertesi sabah gazeteler, bu ölümlerin bir kaza sonucu meydana geldiğini yazsa da, gerçek öyle değildir. Ülkeyi diktatörlükle yöneten Trujillo bir halk konuşmasında, “Ülkenin en büyük iki sorunu, kilise ve Mirabal kardeşlerdir” diyerek, Mirabal Kardeşleri hedef gösterir.
Bu konuşmasından 23 gün sonra, hapishanedeki eşlerini ziyaretten dönen üç kız kardeş, uçurumdan aşağı atılarak öldürülür. Bu cinayet resmi kayıtlara “trafik kazası” olarak geçer.
BM Genel Kurulu 1999 yılında Mirabal kardeşlerin katledildiği 25 Kasım gününü “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olarak ilan eder.
Her yıl, isimleri farklı, ama hikayeleri çok benzer olan yüzlerce kadın katlediliyor. Yüzlerce kadın, fiziksel ya da psikolojik şiddete maruz kalıyor.
19 Kasım 2025 İstanbul Pendik: Samet A., eşi Firdevs A.'yı bıçaklayarak öldürdü. Kaçan zanlının yakalanması için çalışma başlatıldı.
06 Ağustos 2025 Ankara: Saliha Ozan Akkaş, TBMM Halkla İlişkiler Binası'nda çay ocağı personeliydi. Hakkında uzaklaştırma kararı olan ve artık soyadını kullanmadığı, boşanma aşamasındaki eşi Salih Akkaş tarafından defalarca bıçaklanarak öldürüldü.
09 Eylül 2025 Ankara: Yüksek mühendis Başak Gürkan Arslan, boşanma aşamasındaki eşinin babası Kudret Arslan tarafından, 5 yaşındaki kızının gözü önünde bıçaklanarak öldürüldü.
09 Eylül 2025 Afyonkarahisar: Boşandığı eşi Kübra Karadeniz ile annesi Elvida Karadeniz'i tabanca ile öldüren Muharrem Türkan'ın, ağır yaraladığı 2 aylık hamile kardeş Ayşegül Çankaya da kurtarılamadı.
Sabah gazeteleri açtığımızda, sosyal medyada dolaşırken, ya da akşam haberlerini izlerken, bu kadınlar gibi daha nice kadının haberini, neredeyse sıradanlaşmış bir acıyla görüyoruz.
Bir kadının daha acı haberini haber bültenlerinde görmemek için, bir kadın cinayeti daha okumamak için, kadın cinayetlerinden söz ederek yalnızca acıları dile getirmek yerine, artık somut çözümleri masaya koymak zorundayız.
Koruma kararlarının etkin şekilde uygulanması, kolluğun hızlı müdahalesi, şiddet eğilimindeki kişilerle ilgili risk analizlerinin ciddiye alınması ilk elzem adımlardır.
Kanun gerek, ama tek başına yetmez. Eğitim gerek, ama tek başına yetmez. Öncelikle, kadını sahip olduğu bir eşya gibi gören, ona saygı duymayan, özgürlüğünü tehdit eden değil, eşitliği kabul eden bir anlayış yerleşmeli.
Bizlere düşen sorumluluk da, komşusu şiddet gördüğünde sessiz kalmayan, sokakta tanık olduğu tehdide duyarsızlaşmayan bir toplum olmak.
Çünkü kadın cinayetleri kader değil, önlenebilir, kanayan bir yaradır. Çünkü her kadın, yaşama hakkını tartışmasız bir şekilde hak ediyor.
Tüm kadınlar için eşit, özgür ve şiddetsiz bir dünya diliyor, yaşama hakkı elinden alınmış tüm kadınları, saygı ve rahmetle anıyorum…
