Türk fotoğraf dünyasında saygın bir yere sahip olan Ersin ALOK Hocayı uzun zamandır tanıyor ve takdir ediyoruz. Onu daha çok dağlara olan tutkusuyla bilir, Anadolu’nun mağara ve kaya resimlerini gün ışığına çıkaran bir fotoğraf sevdalısı olarak tanırdık. Ayrıca yazar yönünü ve önemli albümlere sahip olduğunu da biliyorduk. Ancak derinlemesine araştırdığımızda, öğrendiklerimiz bunlarla sınırlı kalmadı.
ALOk’un psikoloji ve gazetecilik eğitimi aldığını ve bu alanlardaki birikimiyle ufkunu genişlettiğini fark ettik. Mimar Sinan Üniversitesi Fotoğraf Enstitüsü’nün kuruluşuna öncülük ederek sanatsal vizyonunu ortaya koymuştu. 1967 yılında, V. Paris Bienali’nde fotoğrafın ilk kez sanat eseri olarak yer aldığı yarışmada Birincilik Ödülü kazanması ise, onun uluslararası başarısının en somut göstergesiydi.
Ancak onu tam anlamıyla tanımamız, bir çevrimiçi söyleşide gerçekleşti. “Anadolu Tanrıları” temalı gösterisi ve konuşmasına evrenin yaratılışından başlayarak, galaksilerin, yıldızların, dünyanın oluşumuyla devam etti. Sözü genişletti ve 1,2 milyar yaşındaki salyangoz fosilinden bahsederek bizleri adeta bir zaman yolculuğuna çıkardı. Ardından 23.000 yıllık mağara resimleri aracılığıyla inançlar konusunu işlerken, Anadolu coğrafyasındaki kaya ve mağara resimleri, figürler, heykeller ve anıtlar eşliğinde etkileyici bir sunum gerçekleştirdi.
Akıcı anlatımı öyle etkileyiciydi ki, bilgi birikimi ve ifade gücüne duyduğum hayranlık kalıcı iz bıraktı. Gösterinin sonunda hem ben hem de katılımcılar adeta büyülenmiştik.
Şimdi yeniden fotoğrafa dönelim. Fotoğrafçılıkta donanım denildiğinde aklımıza en önce kamera, lens ve filtre gibi ekipman gelir. Ancak ALOK’un söyleşi ve gösterisi sayesinde bunun eksik bir yaklaşım olduğunu anladım. Donanımın aslında bilgi ve kültürle bütünleşmesi gerektiğini öğrendim.
İyi bir fotoğrafçı olmanın sadece kompozisyon, pozlama ya da estetik bilmekten ibaret olmadığını; kültürel bir birikim ve geniş bir perspektif gerektirdiğini fark ettim. Fotoğrafçılığın asıl donanımının ekipmanlardan önce, şartlanmamış bir zihin, bilgiye dayanan derin bir anlayış ve özgünlük olduğunu hissettim. Fikir sahibi olmanın yeterli olmadığını; doğru, güvenilir bilgiye sahip olmanın önemini idrak ettim. Dahası bunun sadece benim değil, o akşamki tüm katılımcıların üzerinde güçlü bir etki bıraktığına şahit oldum.
Şimdi size şunu sormak isterim: Fotoğrafta gördüğünüz “Mont Blanc’da Sabah”ı çekmek için ne gibi bir donanıma ihtiyaç vardır? Öncelikle bulunduğunuz dağın yapısını, en iyi mevsimi, doğru açıyı ve zamanlamayı çok iyi bilmeniz gerekir. Yeter mi? Yetmez. Hava sıcaklığının sıfırın altında 16 derece olduğu dondurucu bir gecede zirveye çadır kurup, gün doğumunda bulutlar zirveyi örtmeden o anı yakalayacak kadar hem fiziksel hem zihinsel olarak dayanıklı olmalısınız. Üstelik bunu neredeyse 80 yaşına yaklaşmış bir tutku dolu kalple başarmalısınız.
Saygım gerçekten donanımlı olanlara… Mekânı cennet olsun.
