Mondros Mütarekesi sonrası Anadolu'nun işgali karşısında Türk milletinin istiklal arzusunun bir tecessümü olarak ortaya çıkan Kuvayi Milliye, Milli Mücadele'nin ilk silahlı direniş gücünü oluşturmuştur. Halkın bağrından çıkan bu düzensiz birlikler, düzenli ordu kurulana kadar geçen kritik dönemde düşman kuvvetlerini yıpratmış, halkın direniş azmini pekiştirmiş ve Ankara'da şekillenen milli iradenin Anadolu'da kök salmasına zemin hazırlamıştır. Hareketin sadece askeri bir güç olmadığı, aynı zamanda bir "ruh" olarak Türk ulusal kimliğinin inşasındaki kalıcı etkileri de anlaşılacaktır.
Direnişin Doğuşu: 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesi, Osmanlı İmparatorluğu için I. Dünya Savaşı'nın fiili sonu anlamına gelirken, Türk milleti için yeni ve daha çetin bir mücadelenin başlangıcını işaret ediyordu. Mütarekenin ağır koşulları, özellikle 7. madde, İtilaf Devletleri'ne güvenliklerini tehdit altında gördükleri herhangi bir stratejik noktayı işgal etme hakkı tanıyordu. Bu maddeye dayanarak başlayan işgaller, İzmir'in 15 Mayıs 1919'da Yunanlılar tarafından ilhakı ile zirveye ulaşmış ve Anadolu'da büyük bir infiale yol açmıştır. İstanbul’daki Osmanlı Hükümeti'nin işgaller karşısındaki teslimiyetçi ve aciz tavrı, halkın kendi kaderini tayin etme iradesini kamçılamıştır. Ordunun terhis edilmiş, silahlarına el konulmuş olması, halkı vatan savunması için kendi imkânlarıyla örgütlenmeye itmiştir. İşte bu tarihsel zorunluluk, "milli kuvvetler" anlamına gelen Kuvayi Milliye'nin doğuşunu hazırlamıştır.
Yapısı: Kuvayi Milliye, merkezi bir otoriteden yoksun, bölgesel ve yerel karakterli bir direniş örgütlenmesiydi. Her bölgenin kendi coğrafi, sosyal ve askeri koşulları, oradaki Kuvayi Milliye birliklerinin yapısını da şekillendirmiştir. Kuvayi Milliye safları oldukça heterojen bir yapıya sahipti. Terhis edilmiş subaylar ve erler, efeler, zeybekler, köy ve kasaba eşrafı, din adamları ve vatansever sivil halk, bu birliklerin temelini oluşturuyordu. Özellikle Batı Anadolu'da Yörük Ali Efe, Demirci Mehmet Efe gibi efe liderlerinin ve onların zeybek gruplarının direnişe katılması, hareketin halk nezdindeki meşruiyetini ve etkinliğini artırmıştır. Bu liderler, karizmatik kişilikleri ve yerel halk üzerindeki nüfuzları ile kısa sürede önemli güçler haline gelmişlerdir.
Örgütlenme: Merkezi bir komuta kademesi olmamakla birlikte, Batı Anadolu'da Balıkesir ve Alaşehir Kongreleri gibi yerel kongreler, direnişi koordine etme ve birlikler arasında bir bağ kurma çabası göstermiştir. Bu kongreler, aynı zamanda direnişin siyasi iradesini de temsil etmiştir. Çerkes Ethem ve kardeşlerinin oluşturduğu Kuvayi Seyyare ise daha disiplinli ve düzenli bir yapıya sahip olup, hem Yunan işgaline karşı hem de iç isyanların bastırılmasında önemli roller oynamıştır. Güney Cephesi'nde ise direniş daha çok şehir savaşları şeklinde gelişmiş; Sütçü İmam (maraş), Şahin Bey (antep) gibi yerel kahramanlar, halkı Fransız ve Ermeni işgaline karşı örgütlemiştir. Doğu Cephesi'nde ise durum farklıydı; burada Kazım Karabekir Paşa komutasındaki 15. Kolordu, Mondros Mütarekesi'ne rağmen dağılmamış ve düzenli bir ordu olarak Ermenilere karşı mücadele etmiştir. Bu nedenle Doğu'da klasik anlamda bir Kuvayi Milliye hareketinden ziyade, düzenli ordu ile halkın iş birliği söz konusudur.
Düzensiz Harbin İncelikleri: Kuvayi Milliye'nin askeri gücü, düzenli orduların sahip olduğu teçhizat ve disiplinden yoksundu. Bu nedenle, düşmanla cephe savaşına girmek yerine, yıpratma ve gerilla taktiklerini benimsemişlerdir.
Vur-kaç Taktikleri: Ani baskınlar, pusu kurma, düşmanın ikmal yollarını kesme ve lojistik desteğini sabote etme gibi taktikler, Kuvayi Milliye'nin en sık başvurduğu yöntemlerdi. Bu taktikler, sayıca ve teçhizatça üstün olan düşman kuvvetlerini yavaşlatmış ve moralini bozmuştur.
Bölgesel Savunma: Her Kuvayi Milliye birliği, kendi bölgesini savunmakla görevliydi. Bu durum, düşmanın Anadolu'nun içlerine doğru hızlı bir şekilde ilerlemesini engellemiş ve Milli Mücadele'nin örgütlenmesi için hayati bir zaman kazandırmıştır.
İstihbarat ve Halk Desteği: Kuvayi Milliye'nin en büyük avantajlarından biri, faaliyet gösterdiği bölgeyi iyi tanıması ve halktan aldığı destekti. Halk, hem istihbarat sağlayarak hem de iaşe ve barınma ihtiyaçlarını karşılayarak direnişe omuz vermiştir.
Kuvayi Milliye, Türk Kurtuluş Savaşı'nın en kritik döneminde, milletin bağımsızlık ateşini harlayan ve zafere giden yolu açan hayati bir güç olmuştur. Düzensiz ve disiplinsiz yapısına, zaman zaman gösterdiği başıbozukluğa rağmen, işgal altındaki bir vatanda umudun ve direnişin sembolü haline gelmiştir. Kuvayi Milliye'nin lağvedilmesi, bir başarısızlık değil, tarihsel misyonunu tamamlayarak yerini daha organize ve güçlü bir yapıya bırakması anlamına gelmektedir. Onların düşmanı oyalayarak kazandırdığı zaman, TBMM'nin ve düzenli ordunun kurulmasına imkân tanımıştır. Daha da önemlisi, "Kuvayi Milliye ruhu," yani vatanın en zor anında hiçbir makam ve emri beklemeden, milletin kendi iradesiyle savunmaya geçmesi fikri, modern Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu felsefelerinden biri olarak varlığını sürdürmektedir. Bu ruh, Türk ulusal kimliğinin ayrılmaz bir parçası olarak, bağımsızlık ve egemenliğin her şeyin üstünde olduğu bilincini nesilden nesile aktaran ölümsüz bir mirastır.
Kaynakça
Akşin, Sina. İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Apak, Rahmi. İstiklal Savaşında Garp Cephesi Nasıl Kuruldu. Türk Tarih Kurumu
Jaeschke, Gotthard. Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi. Türk Tarih Kurumu
Selek, Sabahattin. Anadolu İhtilali, Kastaş Yayınları
Tansel, Selahattin. Mondros'tan Mudanya'ya Kadar. Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları