Şu kesin.
Tarihin akışı, evet bir süreliğine durdurulabilir.
Takvim yapraklarına sığınmak istenilse de,
bazan uzun da sürebilir.
Aylara, yıllara, sığmaz zamana.
Ne çook şeyler pahasına ama...
Tacı tahtı, sarsılmaz gibi duran güç kaleleri,
Hikmetinden sual olmaz emirleri,
Emirlerine amade emirerleri,
Olsa da daha neleri ve neleri,
Kar etmez niceleri niceleri…
Tarihin dönen çarkıdır bu, geri döndürülemez.
Bu öyle bir akış ki önüne geçilemez.
Örülse de en yükseğinden duvarlar,
değildir aşılamaz.
O duvarlar,
Gün olur, vız gelir vız!
Fark edilemezcesine başlayan hız,
Ne tesadüflerin zamansız arsızlığından,
Ne de sihirbazların bayat hokkabazlığındandır.
O yalnız,
Tarihin, o durdurulamaz akışındandır.
Ona karşı koyanlar,
Karşı koymuş demektir;
Doğuşuna güneşin,
Rengine çiçeğin,
Emeğin, yüreğin,
Ezelin ve ebedin kanunlarına...
Aklın sükuneti,
Bilincin sabrı var.
Bugün yarına çıkar,
Ve bu durmadan akar,
Akar, akar…
Akıl, yarınların ustası,
Bugünler, sabrın meyvası…
Bu durmadan akan,
Yıkılanı yapan akışın önünde duranlar,
durmaya çalışanlar,
Yıkılmaz sanılan saltanatlar kuranlar,
Yıkıntılar üstünde, balçığa saplananlar,
Tarihin önünde,
Bir daha dönmemek üzere tarih olacaklar.
Verince devri zaman hükmünü en kesininden,
Kim bilir, dökülen et,
Çürüyen diş olacaklar…
Gelecek,
Adımlarını tarihin akışına uyduran,
Köhnemiş istibdatlar ve zulmetin karşısında duran,
Hep sevdalı yarınlar düşü kuran, direncin bağrında yükselecek.
Zulmün tahtında saltanat kuranlar, kuşku yok, sendeleyecekler.
Altından tacı, demirden tahtı, gün gün çürütecekler.
Gücün, güçlünün büyüklüğü para etmez,
Yedi düvel olsa da bile arkalarında,
Ne Karunluk ve Nemrutluk kar etmez.
Günü geldiğinde o tahta sandıklara girecekler.
Uzakta değil, fazla ayak sürüyemeyecekler.
Tarihin kum saati akmakta, azar azar,
Güneşin yamacındaki kar gibi eriyecekler.
Ne kaldı şunun şurasında?
Halkın acelesiz iradesi yakında fışkırınca,
o tahtadan sandıklardan,
Evet! O gün, geldikleri gibi gidecekler.
Gidiş o gidiş,
bir daha geri gellmeyecekler.