Gürdal ERGEN


“PARMAKLARINI BÖYLE BÖYLE YAP DEDE”

Köydeki konteynerin yanında toprakta oturuyorduk…


Köydeki konteynerin yanında toprakta oturuyorduk… Havadan sudan, okulda yaptıkları çalışmalardan, hayvan sevgisinden söz ediyorduk, torunum Edil ile… Birden aklına geldi, sözümü kesti: 

“….. Parmaklarını böyle böyle yap dede!” dedi.

Türkiye yanıyor… Hangi tarafa baksan alevler yükseliyor, duman gökyüzünü kaplıyor.

                                                           ***

Evimizin bahçesini otlar kaplıyordu. Yabani tilki kuyruğu otları sarmış bahçeler vardı evimizin sağında solunda!.. Tilki kuyruğunu çocukluğumdan beri çok severdim, adıyla benzerliği hoşuma gidiyordu; çünkü tıpkı adı gibi görünüyordu. Uzun, ince bir sap ve üzerinde kabarık bir kuyruk. Tıpkı tilki kuyruğu gibi ama yeşili.

Bahçemiz, bildiğimiz komşu bahçeler de bu ota yenik düşmüştü. Abim, kardeşim hep birlikte kuyruk kısmını koparıp birbirimizin bileklerini gıdıklardık. Bazı otların adını bilmezdik, o zaman annem yardımcı olurdu bize… Öyle bilimsel adlarını değil, (Hoş!.. Sanırım kendi de bilmezdi bu yabancı adları) halk ağzındaki adını öğretirdi.

Kuzu kulağı, horoz ibiği gibi tüm bitkileri öğrenirdik. Kuzu kulağı, bir kuzunun kulağı kadar yumuşaktı. Horoz ibiği gerçekten de horozun kırmızı ibiğine benzerdi. Değirmen otunun tepesi, gerçekten de değirmen pervanesi gibiydi. Gelin otu, saten gelinliklere benzerdi.

Mahalle çocukları bir araya toplanır, kırlara gezmeye çıkardık çoğu günler… Öyle uzak değildi kırlar… Mahallenin köşesindeki Asmalı Kahve önünde toplanır, önce hızlı hızlı yürümeye sonra da koşmaya başlardık.

İki sokak ötede başlardı kırlar. Otların her çeşidi yetişirdi bu kırlarda… Laleler, papatyalar alabildiğine uzanırdı gözünün önünde… Bir de verem otları… Adı gibi görünüşü de korku salardı yüreğimize… Sarı sarı dolanırdı yanındaki yöresindeki güzelim otlara bu verem otu… O güzelim bitkileri boğar, kuruturdu… Ama ne yaparsa yapsın ne kadar yayılırsa yayılsın engelleyemezdi yeşil otların güzelliğini bozmaya… 

Öyle dalardık ki oyuna, kanter içinde kalırdık. Sonra yorulur durur, nefeslenirdik. Ardından haydi Canbolu Deresi’ne bir koşu tuttururduk. Dere kenarına tam ulaşmadan başlardık üzerimizdeki gömleği, atleti çıkarmaya… Dere boyuna vardığımızda bir çırpıda çıkarır pantolonumuzu, ayakkabılarımızı varsa ayağımızdaki çorapları, dalardık Canbolu Deresi’nin o cana can katan suyuna… Şakalaşır, dalıp çıkar yüzerdik keyfimizce… Susadığımızda suya kavuşmak kolaydı. Hemen, derenin karşı yakasında, sığ yerde şırıl şırıl akardı dere… Avuçlar avuçlar, kana kana içerdik bu suyu!.. 

Ne güzeldi çocukluk!..

Yıllar yılları kovaladı… Önce o kırlar yok oldu… Orada burada evler; öyle bahçeli değil, birkaç katlı evler yükselmeye başladı. Adına apartman denilen çok katlı binalar doldurdu o güzelim kırları… Yok oldu tilki kuyruğu, kuzu kulağı, horoz ibiği, değirmen otu… O korktuğumuz verem otunu bile göremez olduk artık!..

Dallarında sallandığımız, salıncak kurduğumuz; dal daldan dala atlayıp ‘Tarzancılık’ oynadığımız ağaçlar da kesildi birer birer… Hasret kaldık yeşile, kırlarda yatıp yuvarlanmaya…

Devam etti yıllar yılları kovalamaya… Betonlaşma sürdü gitti alabildiğine… Akan dereler bile kurumaya yüz tuttu; göllerin suyu çekildikçe çekildi…

Şimdilerde önü çok zor alınan orman yangınları ile uğraşıyoruz. Öyle saatler değil, günlerce sürüyor orman yangınları… İnsanlarımıza zarar vermezse ‘Can kaybı yok!’ diye seviniyoruz. O kırlarda, ormanlarda bulunan börtü böcek; hatta havada uçan kanatlılar bile gelmiyor aklımıza… Doğanın yaşamasının canlıların da yaşaması anlamına geldiğini unuttuk mu?

                                                           ***

Köydeki konteynerin yanında toprakta oturuyorduk. Birden sözümü kesti torunum Edil!.. Yerdeki dizi dizi karıncalardaydı gözleri. “Parmaklarını böyle böyle yap dede!” dedi torunum Edil. Sağ elinin baş parmağı ile işaret parmağını koydu toprağın üzerine; bir tünel oluşturdu. “Böyle yap ki dede, karıncalar ezilmeden geçebilsin bu tarafa… Sakın öldürme… Günah!”

Utandım insanlığımızdan… Başımı önüme eğdim, Edil gibi parmaklarımı toprağa koyarak bir tünel oluşturdum, karıncalara… Yavaş yavaş yollarına devam etti karıncalar… Gözden kayboluncaya değin sessizce izledim onları…

            Hoşça kalın, dost kalın!..

 

  • BIST 100

    10746,98%0,04
  • DOLAR

    40,59% 0,02
  • EURO

    47,10% 1,43
  • GRAM ALTIN

    4394,42% 2,22
  • Ç. ALTIN

    7018,29% 1,30
  • Cumartesi 33.1 ° / 19.8 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazar 34.8 ° / 19.3 ° Güneşli
  • Pazartesi 36 ° / 17.5 ° Güneşli

Balıkesir

02.08.2025

  • İMSAK 04:21
  • GÜNEŞ 06:02
  • ÖĞLE 13:20
  • İKİNDİ 17:12
  • AKŞAM 20:28
  • YATSI 22:01