Sibel ÇAYLAK SARI

Tarih: 12.12.2025 09:43

ÇIRAKLIĞIN TERİNİ DÖKMEDEN USTA OLUNMAZ

Facebook Twitter Linked-in

Bazı şeyler vardır ki, teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, ancak insandan  insana geçerek yaşar. Usta-çırak ilişkisi  de, tam böyle bir mirastır.

Çırağın yetişmesi, bir tohumun yeşillenip çiçek vermesi gibidir. Ustanın deneyimi güneş,  sabrı  su, kazanılan deneyimler ise  minerallerdir.

 

Tohumun çiçek açan bir bitkiye  dönüşürken geçirdiği zamanda,  onu koruyan, ona rehberlik eden, onun düzgün yetişmesini sağlayan usta bir elin olduğunu unutmamak gerekir.

 

                Günümüzde bu yavaş, emek isteyen öğrenme biçimi, gözden düşmüş durumda.  Deneyimin birkaç videoyla edinilebileceğine inanan insanlar çoğaldı.  Oysa ustalık bir güne, bir kursa, bir videoya sığmayacak kadar değerlidir. 

                

“Usta–çırak ilişkisi”, bir marangozhanede, terzi atölyesinde  ya da bir  kuaför dükkanında olduğu kadar, memuriyette de çok önemlidir.  Bir kurumda bu kültür ne kadar yaşatılırsa, kurum da o kadar güçlenecektir. 

 

                Amire nasıl hitap edileceğini, bir imza atarken titiz davranmayı, vatandaşla konuşmanın inceliklerini, kriz anında hangi yöntemlerin izleneceğini, işin püf noktalarını,  hatta kurumun yazılı olmayan kurallarını, çoğu zaman kitaplardan öğrenemezsiniz.  

 

İşte tam burada, yıllarını aynı masaya, aynı kuruma vermiş olan o “usta memur” devreye girer. Tüm bu sayılanlar, ustalığın aktarımlarıdır.

 

                Ben de kendimi bu konuda çok şanslı görüyorum ki, beni çok iyi yetiştiren bir ustam vardı. Ustam Yazı İşleri Müdürü ve aynı zamanda Evlendirme memuru olan Kemal DURMUŞ’u saygı ve rahmetle anıyorum. 

 

Gençler ise, artık o kadar sabırlı değiller.  Bir ustanın yanında yıllarca çıraklık yapmayı, zaman kaybı olarak görüyorlar. 

 

Ben öğrendim, ben piştim, ben oldum sanarak,   çırak olmadan usta olmaya çalışanlar da, işin  bu kadar kolay olmadığını,  hem kendileri, hem de onları  bu göreve getirenler, yaşayarak tecrübe ediyorlar. 

Usta-çırak kültürüyle yetişmeyen zanaatkârlar da, memurlar da, daha çok deneme–yanılma yöntemiyle iş yapmaya çalışıyorlar. Bu yüzden de, tecrübenin aktarımıyla basitçe çözülecek işler için bile , sık sık yeniden başlamak zorunda kalıyorlar. Görünmez, ama çok önemli bir kayıp bu aslında.

Bugün ihtiyacımız olan belki de  tek şey, çıraklığın yeniden değer görmesi, ustalığın sadece yaşla değil, bilgiyle, nezaketle, örnek olmakla ölçülmesidir. Eski ustaların sabrını,  yeni dünyanın teknolojisiyle birleştirmektir.

 

Usta–çırak ilişkisi geri gelirse, yalnızca kaybolan meslekler değil, kaybolan insan ilişkileri de güçlenir. Çünkü bu ilişki, bir iş öğretmenin çok ötesinde, insanı insana emanet etme sanatıdır.

 

Belki de yeniden, “Usta, bu işi bana öğretebilir misin?” diye sormanın vakti gelmiştir.

 

 

 

 

 

 

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —