Günümüz dünyasında çocukları hayata hazırlamak denildiğinde akla çoğu zaman, akademik başarı, yabancı dil ya da teknoloji kullanımı geliyor.
Oysa çocuğun el ve motor becerilerinin gelişmesi, sessiz, ama son derece güçlü bir hayata hazırlık alanıdır.
Bir çocuğun kalemi tutma biçiminden, ayakkabısının bağcığını bağlamasına, makasla kesmesinden, düğme iliklemesine kadar uzanan bu beceriler, yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda zihinsel, duygusal ve sosyal gelişiminin de temelini oluşturur.
Benden önceki ve bana yakın kuşakta olanlar, ev işlerinde annelerine yardım eden, örgüden kazaklar ören, dantel masa örtüleri yapan bir nesildi.
Annem bana bir ev işi yaptırmak istediğinde, “yaptığın banaysa, öğrendiğin kendine kızım” derdi. Annem bu bir tek cümleyle beni, “kendi ayaklarımın üzerinde durabilmem için, sessizce teşvik ediyordu aslında. Yapılan iş geçiciydi, bitiyor, yeniden başlıyordu. Ama, öğrendiklerim kalıcıydı.
Emeğin bir yere gider, ama öğrenmen sana kalır. Ve insan, en çok da kendine kalanla büyür.
Bizim nesilde ortaokulda kızlar için “ev ekonomisi”, erkekler için “iş teknik” dersleri olurdu. Kız çocuklar örgü örmesini, düğme dikmesini, teğel atmasını, erkek çocuklar ise atölyede, mukavva, ahşap, alçı gibi malzemelerle el becerilerini geliştirecek işleri öğrenirlerdi.
Bu dersler yalnızca el becerilerini geliştirmekle kalmayıp, kişilik gelişimi ve düzenli iş yapabilme becerisi de kazandırırdı. El, göz koordinasyonumuz artarken, üretirken gereken sabrı, emekle üretmenin verdiği hazzı, iğne iplikle yapılan küçük bir hatada, ya da atölyede kesilen yanlış bir parçada, düşünerek, düzelterek öğrenmeyi, yaptığımız işi sonuna kadar götürebilecek sorumluluğu öğrenirdik.
Ortaya bir ürün çıkarmanın mutluluğunu yaşarken, “planlı ve düzenli çalışarak başarırım” duygusunu, belki de ilk kez, bu derslerde tadardık. Bu derslerde kazanılan her beceri, hayatın içinden bir provaydı aslında.
Geleceğin dünyası, bugünkünden çok daha hızlı, daha karmaşık ve daha rekabetçi olacak. Bu dünyada ayakta kalabilenler de, yalnızca bilgili olanlar değil; aynı zamanda düşünebilen, uyum sağlayabilen ve duygularını yönetebilen bireyler olacak.
Çocuklarımızı yalnızca sınavlara, notlara ve diplomalara hazırlamak, hayatın kendisine hazırlamak anlamına gelmiyor. Hayat, çoktan seçmeli sorulardan çok daha karmaşık, çok daha gerçek. İşte bu yüzden, çocuklarımızı sınavlara hazırlarken, hayata da hazırlamak zorundayız.
Hayata en sağlam hazırlık da, yaparak ve üreterek öğrenmekten geçer.