Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacı ile aynı boya gelmiş. Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa:
-Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?
-On yılda, demiş kavak.
-On yılda mı? Diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak.
-Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak!
-Doğru, demiş kavak.
Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Sormuş endişeyle kavağa:
-Neler oluyor bana ağaç?
-Ölüyorsun, demiş kavak.
-Niçin?
-Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için.
Etrafımızda yok mu böyle insanlar? Hiçbir emek harcamadan, birilerinin gücüyle bir yerlere gelenler. Ya da emeğiyle, tecrübesiyle, birikimiyle bir yerlere gelen insanlara bakıp, onun yaptığı işi ben de yaparım diyen, hikayemizdeki kabak gibi olanlar?
Emek harcanmadan kazanılan başarıların hiçbir anlamı olmaz. Bulunulan görevlerin layıkıyla yerine getirilebilmesi için, adım adım ilerlenmelidir.
Hızlı yükselişlerin, hızlı da düşüşleri olur. Kolay kazanılan, kolay kaybedilir.
Bir yerlere gelebilmek için alın teri dökmeli, emek vermeli, kavak gibi kök salmalı ki, her türlü zorluğa karşı ayakta kalınsın.