Oktay UÇAR

Tarih: 25.11.2025 09:33

24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ

Facebook Twitter Linked-in

Takvimler 24 Kasım’ı gösterdiğinde, durup düşünmemiz gereken bir an gelir. Bu tarih, sadece bir meslek grubunu onurlandırma günü değil, bir milletin yeniden doğuşunun ve aydınlanma yürüyüşünün de sembolüdür. 1928'de, harf inkılabının coşkusuyla açılan millet mekteplerinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün Başöğretmen sıfatını kabul ettiği gündür bugün.

      Bu, rastgele seçilmiş bir unvan değildir. Bir mareşalin, bir cumhurbaşkanının alabileceği en yüksek rütbenin Başöğretmenlik olarak görülmesi, genç Cumhuriyet'in DNA'sına eğitimin nasıl bir öncelik koduyla işlendiğinin en net ispatıdır. O gün kara tahta başına geçen Başöğretmen, en büyük savaşın cehalete karşı verileceğini ilan etmiştir.

     İşte o günden beri, o kara tahtanın önünde tebeşir tozu yutan her öğretmen, bu aydınlanma savaşının neferidir.

     Öğretmenlik nedir? Bu sorunun cevabı, maaş bordrolarında ya da atama bekleyenlerin uzun listelerinde bulunamaz. Öğretmenlik, bir meslekten öte, bir adanmışlık biçimidir. Bir heykeltıraşın mermere baktığında içindeki heykeli görmesi gibi, öğretmen de bir çocuğun gözlerinin içine baktığında oradaki saklı potansiyeli, geleceğin doktorunu, mühendisini, sanatçısını ve hepsinden önemlisi iyi insanı görebilme sanatıdır.

     Onlar, bir toplumu ilmek ilmek dokuyan isimsiz mimarlardır.

     Hepimizin hayat yolculuğunda bir "o" öğretmen vardır. Belki de kimsenin bize inanmadığı bir anda "Yaparsın" diyen, düşerken elimizden tutan, merakımızı ateşleyen, bize sadece toplama-çıkarmayı değil, adaleti, vicdanı ve sorgulamayı öğreten o kişi. Öğretmen, bilgiyi bir depodan diğerine aktaran bir vasıta değil, öğrencinin kendi yolunu bulması için ona pusula veren bir rehberdir.

     Anadolu'nun en ücra köyünde, birleştirilmiş bir sınıfta sobayı yakarak derse başlayan da odur; en gelişmiş şehirlerde dijital dünyanın karmaşası içinde öğrencisine insani olanı hatırlatmaya çalışan da.          

      Pandemi de ekran başında, ekonomik zorluklarda ayakta kalma mücadelesi verirken bile, öğrencisinin zihnindeki bir soruyu yanıtsız bırakmamak için çırpınan da odur.

      Ancak bu kutsal mesleği icra edenlere karşı sorumluluklarımızı ne kadar yerine getiriyoruz?

      Başöğretmen Atatürk'ün "Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller" hedefi, ancak öğretmenlerin de hür olduğu bir ortamda gerçekleşebilir. Mesleğin itibarı, toplumsal saygıyla ve ekonomik güvenceyle korunmalıdır. Geleceğimizi emanet ettiğimiz bir öğretmenin, kendi geleceğinden endişe duyması, bu yolda kabul edilebilecek en büyük açmazdır. Bugün, öğretmenlerimizin sesini daha çok duymalı, onların sadece alkışa değil, aynı zamanda şiddetten korunmaya, adil çalışma koşullarına ve mesleki itibarlarının güçlendirilmesine ihtiyacı olduğunu anlamalıyız.

       24 Kasım, onlara şükranlarımızı sunmak için bir vesile. Fakat gerçek teşekkür, eğitime ve eğitimciye yılın 365 günü hak ettiği değeri vermekten geçer.

      Başta Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, ebediyete intikal etmiş tüm öğretmenlerimizi rahmetle anıyor; geleceğimizin tohumlarını sabırla, sevgiyle ve fedakârlıkla eken tüm öğretmenlerimizin önünde saygıyla eğiliyorum.

    Öğretmenler Günü'nüz kutlu olsun.

 

(Öğretmen soru soran, cevap bulabilen insandır. Ama ben bir öğretmen olarak şu sorunun cevabını bir türlü bulamadım. Bulabilen söylesin.)

(Gerçekten öğretmenler bir gün hak ettiği değeri görebilecekler mi?)

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —