Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatı, yalnızca askeri zaferler ve siyasi devrimlerle değil, aynı zamanda kurduğu Cumhuriyet'in sosyal dokusunu şekillendirmeye yönelik derin bir kişisel adanmışlıkla da örülüdür. Bu adanmışlığın en dokunaklı ve sembolik açıdan en zengin tezahürlerinden biri, "manevi evlatları" olarak bilinen, himayesine aldığı çocuk ve gençlerle kurduğu ilişkidir. Biyolojik bir varisi olmayan Atatürk, bu çocuklar aracılığıyla hem babalık duygusunu tatmış hem de bu kişisel ilişkiyi, yeni rejimin ideallerini topluma göstermek için bir vitrin olarak kullanmıştır.
Atatürk'ün himayesine aldığı çocukların tamamı hukuken evlat edinilmiş değildir. "Manevi evlat" tabiri, kan bağından ziyade himaye, bakım, eğitim ve rehberlik üzerine kurulu bir ilişkiyi tanımlar. Bu çocuklar, farklı sosyal kökenlerden gelmekteydi: kimisi savaş yetimi, kimisi bir arkadaşının kızı, kimisi ise bir gezi sırasında tesadüfen tanıştığı yoksul bir ailenin çocuğu idi. Bu çeşitlilik, Atatürk'ün projesinin kapsayıcılığını simgeliyordu. O, milletin her ferdinin, doğru imkânlar sağlandığında modern Cumhuriyet'in ideal bir vatandaşı olabileceği mesajını veriyordu. Kendisine Atatürk soyadının verilmesiyle Çankaya Köşkü'nde kurduğu bu model aile ile somutlaşmıştır. Bu aile, geleneksel, ataerkil Osmanlı ailesinin aksine, merkezinde eğitimli, sosyal hayata katılan ve meslek sahibi kadınların olduğu laik ve modern bir yapı sergiliyordu.
Afet İnan (Tarihçi ve Sosyolog): Afet İnan, manevi evlatlar arasında entelektüel figür olarak öne çıkar. Atatürk'ün tarih ve dil çalışmalarındaki en yakın mesai arkadaşı olmuş, Türk Tarih Tezi'nin geliştirilmesinde aktif rol almıştır. Yurt dışında eğitim görmesi, akademik kariyer yapması ve bir kadın olarak tarih kongrelerinde sunumlar yapması, Atatürk'ün bilime ve akla dayalı, akademik kimliğe sahip modern Türk kadınını temsil ediyordu.
Sabiha Gökçen (Pilot): Sabiha Gökçen, şüphesiz en bilinen manevi evlattır ve Atatürk'ün kadın devriminin en güçlü sembolüdür. Dünyanın ilk kadın savaş pilotu olması, Türk kadınının sadece sosyal hayatta değil, o güne dek tamamen erkek egemen sayılan en zorlu alanlarda bile başarılı olabileceğinin kanıtıydı. Gökçen, cesaretin, disiplinin ve modern teknolojilere hâkimiyetin bir simgesi olarak hem yurt içinde hem de yurt dışında büyük bir propaganda değeri taşıyordu.
Zehra Aylin, Rukiye Erkin ve Nebile İrdelp: Bu üç genç kız, Batılı tarzda modern bir eğitim almaları için yurt dışına (Zehra ve Rukiye Londra'ya, Nebile Paris'e) gönderilmiştir. Onların varlığı, Cumhuriyet'in yüzünü Batı'ya döndüğünün ve yeni nesillerin evrensel kültürle bütünleşmesini hedeflediğinin bir göstergesiydi. Zehra'nın Fransa'da bir tren kazasında trajik ölümü, Atatürk'ü derinden sarsmış ve bu projenin kişisel boyutunu da gözler önüne sermiştir.
Ülkü Adatepe: Atatürk'ün hayattayken en küçük ve kamuoyunda en çok tanınan manevi çocuğudur. Atatürk ile çekilmiş sayısız fotoğrafı, onu sert ve mesafeli bir lider imajından çıkarıp, şefkatli bir "baba" figürüne dönüştürmüştür. Ülkü, Cumhuriyet'in içinde doğup büyüyen yeni nesli, geleceğin teminatı olan çocukları simgeliyordu.
Abdurrahim Tuncak ve Sığırtmaç Mustafa Demir: Himaye edilen çocuklar sadece kızlardan ibaret değildi. Vanlı bir yetim olan Abdurrahim Tuncak ve Yalova'da tanıştığı çoban çocuk Mustafa Demir, projenin cinsiyetten bağımsız, liyakate dayalı bir sosyal mobilite vaadini temsil ediyordu. Özellikle "Milletin efendisi köylüdür" diyen Atatürk'ün bir çoban çocuğunu himayesine alıp askeri okula göndermesi, sınıfsal ayrıcalıkların reddedildiğinin güçlü bir mesajıydı.
Kaynakça
Afetinan, A. (1989), Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, TİB Kültür Yayınları
Aydemir, Ş. S. (2018),Tek Adam: Mustafa Kemal (1922-1938), Cilt 3, Remzi Kitabevi
Gökçen, S. (1996), Atatürk'le Bir Ömür, Altın Kitaplar Yayınevi
İğdemir, U. (1969), Atatürk'ün Yaşamı, 1881-1918, TTK Yayınları
Kinross, L. (2007), Atatürk: Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Altın Kitaplar Yayınevi