Toplumların gelişmişlik düzeyleri, kadına verdikleri değer ve kadının kamusal alandaki görünürlüğü ile doğrudan ilişkilidir. Türk modernleşme tarihinde, Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde başlayan kadın hakları tartışmaları, Cumhuriyet'in ilanı ve Mustafa Kemal Atatürk’ün vizyonu ile radikal bir dönüşüme uğramıştır. Atatürk, kurduğu yeni ulus-devlet modelinde kadını sadece anne veya eş rolleriyle sınırlandırmamış; onu ekonominin, siyasetin ve sosyal hayatın aktif bir kurucusu olarak konumlandırmıştır.
Cumhuriyet reformlarının temel zeminlerinden birisi de, Türk kadınının Kurtuluş Savaşı sırasında gösterdiği olağanüstü fedakârlıktır. Cephe gerisinde mühimmat taşıyan, hastabakıcılık yapan ve yeri geldiğinde cephede savaşan kadınlar (Şerife Bacı, Tayyar Rahime, Kılavuz Hatice, Fatma Seher Bacı vb.), geleneksel hayatın dışına çıkmıştır.
Atatürk, bu durumu reformlar için güçlü bir kanıt olarak kullanmıştır. 1923 yılında yaptığı bir konuşmada şöyle demiştir: "Dünyada hiçbir milletin kadını, 'Ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim' diyemez." Bu söylem, kadının özgürleşmesinin bir lütuf değil, hak edilmiş bir kazanım olduğunun altını çizmektedir.
Atatürk reformlarının kadın hakları konusundaki en büyük kırılma noktası, 17 Şubat 1926 tarihinde kabul edilen Türk Medeni Kanunu'dur. İsviçre Medeni Kanunu'ndan uyarlanan bu yasa ile İslam hukukuna dayalı Mecelle hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır. Bu kanunla sağlanan temel kazanımlar şunlardır: Çok Eşliliğin Kaldırılması, Resmi Nikâh Zorunluluğu, Boşanma Hakkı, Miras ve Şahitlik, Velayet Hakkı vb.
Hukuksal eşitliğin sağlanmasının ardından, Atatürk'ün bir sonraki adım kadının siyasal hayata katılımı olmuştur. Pek çok Avrupa ülkesinden (örneğin Fransa ve İsviçre) çok daha önce Türk kadınına siyasi haklar tanınmıştır. Süreç şu kronolojiyi izlemiştir:
1930: Kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı verilmesi
1933: Köy Kanunu ile muhtar seçme ve köy heyetine seçilme hakkı
1934: Anayasa değişikliği ile milletvekili seçme ve seçilme hakkının tanınması
Bu reformların sonucunda, 1935 yılında yapılan genel seçimlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne 17 kadın milletvekili girmiş, ara seçimle bu sayı 18'e yükselmiştir. Bu, o dönem için dünya parlamento ortalamalarının oldukça üzerinde bir sayıdır.
Atatürk, yasal hakların eğitimle desteklenmediği sürece kâğıt üzerinde kalacağını biliyordu. 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğretim Birliği Yasası) ile eğitim laikleştirilmiş ve kız çocuklarının erkeklerle eşit şartlarda eğitim almasının önü açılmıştır. Atatürk, manevi kızı Sabiha Gökçen'i dünyanın ilk kadın savaş pilotu olarak yetiştirerek, Türk kadınına her işi başarabileceği mesajını somut bir örnekle vermiştir. Ayrıca Afet İnan gibi isimleri akademik çalışmalara yönlendirmiştir. Kılık kıyafet konusunda ise Atatürk, kadınlar için yasal bir yasaklama (peçe yasağı gibi) getirmek yerine, modern giyimi teşvik etme yoluna gitmiştir. Çarşaf ve peçenin atılması, kadının toplum içindeki görünürlüğünü artırmış ve sosyal hayata dâhil sürecini hızlandırmıştır.
Ona göre bir toplumun yarısı zincirlere vurulmuşken diğer yarısının göklere yükselmesi imkânsızdır. İzmir’de yaptığı bir konuşmada şu ifadeyi kullanır: "Şuna kani olmak lazımdır ki, dünya üzerinde gördüğümüz her şey kadının eseridir."
Kaynakça
Abadan-Unat, N, Anadolu Kadınının Dünü, Bugünü, Yarını, İstanbul, 1996
İnan, A, Atatürk ve Türk Kadın Haklarının Kazanılması, Milli Eğitim Basımevi, 1968
Lewis, B, Modern Türkiye'nin Doğuşu, Arkadaş Yayınları, 1961
Caporal, B, Kemalizm ve Kemalizm Sonrasında Türk Kadını, Ankara, 1982