Atasözü , uzun deneme ve gözlemlere dayanılarak söylenmiş ve halka mal olmuş, öğüt verici nitelikteki sözlerdir.
Geniş halk kitleleri tarafından yüzyıllarca kullanılmış ve kimin tarafından söylendiği belli değildir. Az kelime, ama çok mana taşırlar.
Peki atasözlerimizi doğru yerde ve doğru anlamıyla kullanıyor muyuz? Ya da bütün atasözleri doğru öğütler mi veriyor?
İmkânları geniş bir işin başında bulunan kimse, bunlardan az da olsa yararlanır manasında kullanılan “ bal tutan parmağını yalar” sıkça duyduğumuz bir atasözüdür. Bu atasözümüz, güç ya da makam sahibinin, haksız kazancını meşru göstermesi onun doğal hakkıymış mesajı vermiyor mu?
"Devletin malı deniz, yemeyen domuz" sözüyle devleti soyabilirsin,
"Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" sözüyle bencil olabilirsin,
"Üzümünü ye de, bağını sorma" sözüyle elde ettiğin kazanç haklı mı, haksız mı olduğunu sorgulama da, sen yemene bak ,
“Köprüden (veya köprüyü) geçinceye kadar ayıya dayı derler” sözüyle, işini gördürene kadar ikiyüzlü davranabilirsin ve aldatabilirsin mesajlarını vermiyor muyuz?
“Dayak cennetten çıkmıştır” diyen atasözümüz bile var. Dayağı meşrulaştıran bir atasözü olabilir mi? Burada bahsedilen dayak, muhtemelen asa, değnek’tir. Ama biz işimize geldiği gibi kullanıyoruz.
Atasözleri topluma doğru mesajları vermelidir. İyiyi, doğruyu, güzeli anlatmalı ve öğütlemelidir.
Ancak, bu sözler söyleniyor diye de, yapılan olumsuz davranışlara kılıf yapılmamalıdır. İnsanlar, almak istedikleri mesajları alırlar. Asıl olan niyettir. Sizin niyetiniz neyse, onu haklı kılacak sözler de, bahaneler de bulursunuz aslında.
Sırf böyle atasözleri var diye, sorumluluğu da onlara yükleyemezsiniz.
Sözlerimizi, “İyilik eden iyilik bulur” diyerek, güzel mesaj veren bir atasözüyle noktalayalım. İyilikten, doğruluktan ayrılmayalım…