 
        Savaşın en kanlı günlerinden biriydi. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar. Asker, en iyi arkadaşının az ilerde kanlar içinde yere düştüğünü gördü. Tam siperden dışarı doğru bir hamle yapacağı sırada, başka bir arkadaşı onu omzundan tutarak tekrar içeri çekti.
-Delirdin mi sen? Gitmeye değer mi? Baksana delik deşik olmuş. Büyük bir ihtimalle ölmüştür. Artık onun için yapabileceğin bir şey yok. Boşuna kendi hayatını tehlikeye atma.
Fakat asker onu dinlemedi ve kendisini siperden dışarıya attı. İnanılması güç bir mucize gerçekleşti, asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa geri döndü. Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Fakat cesur asker yaralı arkadaşını kurtaramamıştı. Siperdeki diğer arkadaşı;
-Sana değmez demiştim. Hayatını boşu boşuna tehlikeye attın.
-Değdi, dedi, gözleri dolarak, değdi.. .
-Nasıl değdi? Bu adam ölmüş görmüyor musun?
-Yine de değdi. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun son sözlerini duymak, dünyalara bedeldi benim içim.
Ve hıçkırarak arkadaşının son sözlerini tekrarladı:
-Geleceğini biliyordum, demişti arkadaşı. Geleceğini biliyordum…
Gün gelir dostluklar da sınanır. Güven duymak da, güven vermek de önemlidir. Duyulan güveni boşa çıkarmamak da.
İyi gününüzde, kötü gününüzde, belki bazen hata yaptığınızda, ya da umutsuz kaldığınızda, sizin yanınızda olan insanlar, gerçek dosttur. İşte o insanlar da, hayatınızda kalıcı olurlar.
Güven bağlılıktır, karşılık beklemeden bağlanmaktır. Zora düşülünce, aman bana da zarar gelir diye görmezden geliniyorsa , susuluyorsa, ortada ne güven vardır, ne de gerçek dost.
Gerçek dostluk, “değmez” diyen insanlara kulaklarını tıkayarak, dostunu arkada bırakmayıp ona gidebilmek ve “geleceğini biliyordum” diyen dostunun gözlerindeki güveni görebilmektir.
Umarım sizlerin hayatında da, sonuna kadar güvenebileceğiniz, sırtınızı yaslayabileceğiniz, en umutsuz anınızda bile sizi bırakmayacağına inandığınız ve güveninizi boşa çıkarmayacak insanlar vardır.